Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 |
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan Dil Bayramı Cumhuriyetin kazanımlarının başında gelmektedir.Edebiyatımızın önemli ismi şair Behçet Kemal Çağlar’ın ifadesiyle “Dil bir ulusun ses bayrağıdır”
1932- 1934- 1936 yıllarında yapılan üç kurultayın üzerinden yıllar geçmiş. O yıllarda yayımlanan bildiride; “Kadın-erkek her Türk yurttaş Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin üyesidir. Kendini kurultaya çağırılmış saymalıdır” denilmiş. Bize de gelinen noktada nereden nereye dedirten bu bildirideki düzeye bakmak kalmış…
Bu girişten sonra o yıllara dönersek! Atatürk Dil Devrimini yapmış, Latin Harfleri Devrimini yapmış, takvimi, saati uygar dünya ile birleştirmiş, hayata geçirdiği devrimleri kurumlaştırmış.
Sonra ne mi olmuş? Dil Bayramı’nın 88.yılında dilimizde yaşanan sorunları, boşlukları, vurdumduymazlıkları sütuna yatırmaya çalışırsak olanları görürüz.
Öncelikle konunun nereden nereye geldiğini ve nerelere gidebileceğini yansıtabilmek için biraz gerilere gitmek, bazı satırbaşları açmak, bazı olayların altını kalın çizgilerle çizmek ve Cumhuriyetin en köklü ve en etkili atılımlarından birinin harf ve dil devrimi olduğunu bir kez daha anımsatmak gerekir…
Büyük Atatürk daha 1920’li yıllarda dilin sadeleşmesini, ulusal bir sözlük hazırlanmasını düşünmüş ve “savaş silahla olduğu kadar kalemle de kazanılır” demişti. Yurt genelinde okuma yazma bilenlerin % 4 olduğu o günlerde temel politikasını eğitimsizliğe çare aramak üzerine oturtmuş ve ulusun kurtuluşunu biraz da buna bağlamıştı.
Bunun için de Latin alfabesini getirmekle, köylü yurttaşa okuma yazma, dört işlem, tarih coğrafya alanında ana bilgiler vermekle, halk odalarını, millet mekteplerini kurmakla, halka gece gündüz okuma yazma kursları açmakla işe başlamış böylece; ulusçu, halkçı, devrimci, laik cumhuriyet yurttaşları yetiştirmeyi amaçlamıştı. Bu konunun ulus olmamızda, yurttaş olmamızda, çağdaş olmamızdaki yerini ve önemini asla yadsıyamayız…
Dünya Pedagoji ansiklopedilerine “Türk buluşu kurumlar” diye geçen, bilim adamlarına tez konusu olan, UNESCO tarafından “çağdaş kalkınma modeli” olarak kabul edilen Köy Enstitülerinden yetişerek ulusunun kalkınma kervanında yer alan Cumhuriyet Öğretmenleriyle kazanılan başarılar dağa taşa yazılmış. Cebine tebeşiri, sırtına kara tahtayı alıp kahve kahve dolaşarak halka okuma yazma öğreten Atatürk’ün öğretmenleriyle bir eğitim destanına imza atılmıştı…
Yıl 1928/ 9 Ağustos günü Sarayburnu’nda yurttaşlarına seslenen Büyük Önder; “Vatandaşlar! Yeni Türk alfabesini çabuk öğreniniz. Bütün ulusa, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Ve bunu bir yurtseverlik ve ulusçuluk bilinci sayınız” derken genç cumhuriyeti diline sahip çıkmaya çağırmıştı. (Yıllar önce Karaman Beyliğinden Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi konuşma ve yazışma dili olarak resmi dil saymışsa da diğer beylikler uygulamamıştı.)
Yıl 1932/ 26/ Eylül 1932 Dolmabahçe Sarayı’nda Birinci Türk Dil kurultayı toplanmış. Amaç; Türk dilini başka dil aileleriyle karşılaştırmak! Gramerini hazırlamak! Türkçe bir sözlük oluşturmak! Kurumsal bir dergi çıkarmak! Deyimleri Türkçeleştirmek! Dilimize yerleşen yabancı sözcüklerin yerine öz Türkçelerini bulmak! O günlerde yapılan pek çok toplantıya kurucu ve koruyucu başkan sıfatıyla katılan, katılamadığı zaman sürekli bilgi alan ve alınan kararları, yapılan işleri Anadolu Ajansı aracılığı ile kamuoyuna duyuran büyük Atatürk şöyle demişti; ”Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır. Bu çalışmaların göz kamaştırıcı sonuçlar vereceğine şimdiden inanabilirsiniz.” Söz budur. Nokta…
TBMM’nin yeni yasama yılını açış konuşmasında Büyük Atatürk, Türk Tarih ve Dil Kurumlarını överek; “Bu kurumlar değerli ve önemli birer bilim kurumu haline gelmiştir” demiş, 1936 yılında TDK adını alan dernek 26/ Eylül’ü Dil bayramı olarak kabul etmiştir. 5/ EYLÜL 1938 de durumu ağırlaşınca vasiyetini hazırlayan Atatürk, hazırlanan vasiyetin 6. maddesinde İş Bankası’ndaki hissesinin gelirinden her yıl Türk Dil ve Tarih kurumlarına eşit oranda pay verilmesini ifade etmiştir…
Sonuç olarak; bakanlarının kitap yazdığı bir ülkeden, o kitaplarla aydınlanan ve aydınlatan bir kuşaktan sonra geldiğimiz noktada etkililer ve yetkililerin dilimiz konusunda ne düşündükleri ve ne yaptıkları ortadadır..
Yaptıkları dil yanlışlarıyla ulusal ve evrensel boyutlarda ilgi odağı olan büyüklerimizin seçkin ve özgün örneklerine geçmeden önce dilin bir ulusu oluşturan en olmazsa olmaz etken olduğunu, eğer bir toplumda konuşulan ortak bir dil yoksa ulusun da olamayacağını, dilin toplumları yaklaştıran, kaynaştıran öğe olduğunu bir kez daha anımsatalım. Ve o zorlu koşullarda askerlikten tarihe, Fransızcadan sosyolojiye, felsefeden ekonomiye inceden inceye ve altını çizerek 4 bin kitap okuyan bir ulaşılmaz lideri bir kez daha yürekten analım, alkışlayalım…