Başkan'ın Mesajı
Duyurular

2024 Yılı Aidatı

120 Tl/yıl olarak devam 

edecektir.

 

 

 


Ankara Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 34,4372   34,4992
EURO 36,3826   36,4482
Özlü Sözler
Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. (Montaigne)
Son Ziyaretçi Yorumları
Ömer Tonğ
Başta Süleyman Akgüç beyefendi olmak üzere emeği geçen herkese kalbi teşekkürler

ZEKAİ SERİNKER
Merhabalar... Faaliyetlerinizi ve sizden haberleri bugüne kadar sosyal medyadan takip ediyorduk. Gelecekte ki doğal üyeniz olarak, tüm emeklilerimize sağlık ve afiyet diliyorum. Selamlar...

HASAN KALE
Emeği geçenlere teşekkürler. Başlangıç için iyidir. Daha iyi olacacağına inanıyorum. Umarım dernek binasına da kavuşuruz.


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Reklam
DİLİMİZ TÜRKÇE

Dilimiz Türkçe


UNESCO’nun 1992 yılında yaptığı bir araştırmada dünyada iki yüz milyonu aşkın insanın konuştuğu Türk dili, en çok konuşulan diller arasında beşinci sıradadır.

 

Dil bir ulusun egemenliğini, kültürel zenginliğini ve tarihini ortaya koyan  canlı bir varlık olduğuna göre sürekli bir yenilenme ve zenginleşme süreci yaşar. Tıpkı Türk kültürü gibi, ulusal  bir değer sırasında yer alarak, vatan gibi, bayrak gibi belirleyici ve tanımlayıcı özellik kazanır.


Dilin sınırlarını belirleyen ve dışa yansıması olan kültür, edebiyattan felsefeye, tarihten tıp bilimine kadar açılımlarla zenginleşirken gerekli büyümeyi kazanamazsa kısırlaşır. Uygulamalarda karşılaşılan sorunlarda temel hedef, dilin kendi özgürlüğünü koruyabilmesine yardımcı olmaktır. 


Kültür ve dil ilişkisine bakıldığında birinciyi etkileyen temel unsurun  dil olduğunu söyleyebiliriz. O halde; günümüzde bu anlamlı oluşumları olumsuz etkileyen etmenleri göz ardı edemeyiz.Her iki olgu içindeki “kirlenme sorunu”  ile nasıl başa çıkılacağı sorusu karşısında, söylemek gerekir ki, hiçbir zaman çıkamayacağız.


Okullarda bir dönem “Güzel Türkçemiz” diye öğrendiğimiz Türk dili, sosyal iletişim araçlarıyla ne  yazık ki, bu gün yabancı dillerin istilası altında ilerleme süreci yaşamaktadır.

Dili rast gele kullanmanın veya onu zararlı unsurlardan korumadan kullanmanın kötü örneklerini en basit  şekliyle  cadde ve sokak levhalarında  görmekteyiz.

Dilin yazı dilinde kötü  kullanılması gibi  konuşma dilinde de affedilmeyecek yanlışlıklarla kullanıldığını görmekteyiz. 


Ünlü edebiyat adamımız Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi; “Dil bir ulusun ses bayrağıdır. ”sözü dilin ne kadar önemli  olduğunu anlatmaya yeter. 


Türk dili, geçirdiği evrimle kendi tarih kaynağından beslenirken, bilimsel ve evrensel terminolojiye de sadık kaldığını söyleye biliriz.


Bu konuda korumacılıkta ve geliştirmekte değerli katkıları olan,Türk Dil Kurumu’nun yanı sıra yazın sanatının ustaları, üniversiteler, sinema ve  tiyatro yazan ve oynayanların dilimizde ki gelişmelere katkıları yadsınamaz. Gelin görün ki  kontrolden çıkan  bazı televizyon  sunucu  hataları kabul edilebilir  şey değil.


Özellikle,1965 yılında başlayan ilk programlı radyo yayıncılığında, M. Tali Öngören’in katkılarıyla  ulusal kültürümüzün belli bir noktaya gelmesi sağlanırken,  1980’li yıllardan sonra gelişen tüketim toplumculuğu ve kontrolden çıkan radyo ve televizyonculuğun getirdiği magazin kültüründeki  dayanılmaz yozlaştırıcılık kirlenmenin bir başka nedeni olmuştur. 


Geçmişe baktığımızda; Türk dilinin  etkilenmesi, İslamiyet’le birlikte Arapça’nın etkisine girerken, bir dönem Farsça’nın, daha sonra Fransızca’dan dilimize giren sözcüklerin etkisiyle önlenemez  bir hal almıştır.

 

Bir defa imla kılavuzu diye bir kaynak  kimsenin aklına gelmemektedir. 


Özellikle siyasi  iktidarların ekseni  sağa  kaydıkça cehaletle birlikte istismar ivme kazanmaktadır.

 

Karşılaştığımız dil yanlışlıklarının her biri için aynı kaynaklara başvurduğumuz temel kuralların  tek bir kitapta toplanması gereği vardır.

 

Bu  konuda çaba gösteren edebiyatçılar; Nurullah Ataç,  Mahmut Tali Öngören,Oktay Akbal,Attila İlhan, Selim İleri, Hakkı Devrim, Hıfzı Topuz, Doğan Hızlan, Zafer Celasun, Jülide Gülizar ile Hayatta olan Ülkü Giray ve bir çok Türkçe dostunu saygı ile anıyoruz. 


Atatürk, uluslaşma üzerine öngörülerini yaparken, devrimlere yön veren ve onu sonsuza kadar egemen kılacak biricik erkin, dil ve kültür olduğunu ifade etmiştir.

Söylevlerinde önemle vurguladığı Türk dili, Türk kültürü, çağdaş uygarlık ve bağımsızlık, Türk ulusuna ısrarla anlattığı kavramlar iken, içinde bulunduğumuz durum  giderek kaygı  vermektedir.


Unutmamak gerekir ki; dil tıpkı bitkiler gibi canlı ve her türlü etkileşime açıktır.


Bilindiği gibi  vahşi kapitalizmde  global bütünleşme ekonomileri etkilediği gibi dil ve kültürleri de olumsuz etkilemektedir.


Elektronik iletişim araçlarıyla kullandığımız kırpık anlatımlar, özellikle öğrenim çağındaki gençlerin konuşma ve yazmalarında tahribata neden olmaktadır.


Hemen hepimizin kullandığı, "Aman Allah'ım" yerine "Ohh my God!" demek bir başka dilin argümanına teslimiyetinden  başkası değildir.


Etrafımızdaki alışveriş merkezlerinin isimleri neden Türkçe değil diye düşünmek gerekir.  Bir bakıma  buralardaki mağazalar, Türkiye'de değilmiş gibi, ilanlarını İngilizce vermekte sakınca görmezken, vitrinlerine "indirim"  İngilizce "Sale" yazarken kime hitap ettiği  içler acısı  bir uygulamadır.


Günlük hayatımızda kullanılan Türkçemizin böylesine kirlenme içinde olması yanı sıra, konuşma dilimizin de epeyce nasiplendiği ve anlaşılmaz hal aldığı gözlenmektedir. 


Üstelik bu yanlışlıkları yapanları, sözde iyi konuşmacı olan televizyon spikerleri ve  siyaset adamlarını ekranlarda  sıkça izlemekteyiz.


Dilimizin korunması için, acil önlemler alınmalı ve yeterliliği olan eğitimciler, tiyatro oyuncuları, yazar ve siyaset adamlarına önemli ödevler düşmektedir.  Eğer bunlar olmazsa, gelecek nesiller çok daha anlaşılmaz olacaktır.


Yazı dilimizden önce konuşma dilimizde görülen bozuklukları gidermek için, Türkçeyi iyi öğrenememiş olmamız öncelikli eksiğimizdir.

Bencilliği bir yana bırakıp, yanımızda güncel bir yazım kılavuzu ile Türkçe sözlük bulundurmayı ve arada bir bakmayı kaçımız adet edinmişizdir?


Yanlış konuşma ve yazmaya  örnek vermek gerekirse;

"Sandviç" yerine "sandöviç" olmayacağı gibi, "pardesü" yerine "pardüsü" olmaz.

"randevu" yerine, "rendevu" ya da "randövü" olmaz.

“alzaymır” yerine “anzaymır” olmaz, “dolu” yerine “ fuldolu” olmaz, "otobüs" yerine, "otibüs" olmaz.

"panjur" yerine, "pancur" olmaz.

"stepne" yerine, "istetme" hiç olmaz.

"program" yerine “proram” olmaz.

"ropörtaj" yerine, "reportaj" hiç  olmaz.

Sevabıyla  değil,  savabıyla, saatler olsun değil, sıhhatler olsun.

Su küçüğün söz büğüğün değil, sus küçüğün.

Geçtiğimiz hafta değil,  geçen  hafta olmalı derken,hadi bunlar yabancı sözcüktü, dilimiz sürçtü diyebiliriz.

 

Peki, Türkçe yanlışlara ne diyeceğiz?


Kibar olmak adına, "yazacağım" ya da "yazıcam" yerine “yazcam” olmaz. "kayısı" yerine, "kaysı" olmaz. "gezeceğiz" yerine, "gezicez" olmaz. "dakika" yerine, "dakka" olmaz. "dut" yerine, "tut" olmaz."öğün" yerine "övün" olmaz. 

Olmazları  daha da artırabiliriz, hele bir tanesi var ki hiç olmaz.  


İngilizce'den ''exhaust'' olarak Türkçe' ye giren bu sözcüğün ''egzost, eksöz, eksoz'' yazılması hiç mi hiç olmaz. 


Devam etmek gerekirse, “panjur, büfe, gazoz,jilet,gardrop,bagaj,buket,kartvizit,dekor,fren,konserve,vapur” gibi kelimelerin yanı sıra, İngilizce kaynaklı, “alternatif, amortisman, burjuva, delegasyon, ekonomi, federasyon, kapitülasyon, frikik, ofsayt, korner, menajer, spiker” gibi örneklerin yanı sıra,  Almanlarla olan ilişkimizden “Dekan, Doçent ve otoban, büfe” gibi sözcükler dilimize girerken  evrensel (!) bir ilgi ve kabul görmesi  hazindir. 


“postane, telefon, hastane” gibi evrensel sözcükler olumlu gelişmeler gibi yerini alırken, Attila İlhan’ın dediği gibi; Farsça’da “gul,”  sözcüğü Türkçe’de “gül” olarak yerini bularak Türkçeleşmiştir. 

 


 Bizim şikayetimiz, televizyon yayınlarında ki yanlış çevirilerle aktarılan, “oh my good” anlamında, “aman Tanrım,” ya da, birlikte dolaşan iki genç için kullanılan, “çıkmak,” İngilizce ‘den direk aktarılan, “to go out,” yaygın kullanımla, “kendine iyi bak,” İngilizce‘den “take care yourself”  gibi  yapısal değişmelerdir.


Bulvar ve dükkan   tabelalarında ki “sandoviç, fesbuk, paklava, loğanta” ve daha niceleri gibi anlaşılmaz kirlilik dil ve kültürümüzdeki kirlenmeyi yansıtmasıdır.


Bu konuda eğitim kurumları, yayın organları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düştüğü inancındayız.

 


Hatasız  güzel Türkçe ile  konuşup yazma dileği ile… 

 

Ankara, 2010

 



Tuncer KIRHAN

Okunma Sayısı: 388



18.190.160.6








  Vecihi Burdurlu

Tunce Beye teşekkür ederim. Ben de bir yanlışı belirtmek istiyorum. Sipikerlerin çoğu sıcaklık yerine ısı demektedirler. Yanlıştır, ısı bir enerji çeşididir. Sıcaklık ise bu enerjinin seviyesini gösterir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

 

© Copyright 2024  V4.4 Tüm Hakları Saklıdır.

Hazır Dernek Sitesi



Top